BENÇTEKİ AMBİYANSIN TORNALI PERFORMANSI [Günay Tulun]


Bugün ele alacağım konunun bir sanat yayınında ne işi olduğunu sormayın sakın! Yalnız sanatla değil, gündelik hayatımızın her safhasında karşılaştığımız olgulardan ancak bir kısmıdır yazacaklarım. Okuyunca hak verenler olacaktır. 
Vermeyelerinse Türkçe yerine hangi dilde konuştuklarını öğrenmek isterim.

ARA NAĞME 
Bugünkü konumuz bizim basın; hani şu anlı şanlı “yazar, çizer, söyler” takımının gerile gerile boy gösterdiği torna atölyesi… Bu anlı şanlılar takımına karşı; hergün biraz daha artan, çatık kaşlı bir acıma basıyor kalbimi. 

Satılık kalemlerden, Türkler soykırımcıdır deyip pamuklar içinde Nobel alanlardan, zifiri karanlık düşüncelerle yazdıkları kitaplarını şafak vakti sattıranlardan, TV kanallarının anahtarı verilmişçesine kanallar arası allame turları yapan “Zübüktrük”lerden; Türkler “tü kaka” dedikten sonra doçent, profesör ya da başka şeyler olanlardan uzak kalma çabasındayım bugün de…
Türkçeyi katleden basının birkaç ara nağmesinden söz etmek istiyorum. Yazdığım gibi birkaç ara nağme…
.
RAHMETLİNİN PERFORMANSINI NASIL BİLİRDİNİZ
Bizim “Gırgır basın” tutturmuş bir “canlı performans”, tam eblehlere özgü bir tutkuyla; yazıyor, çiziyor, görüntülüyor ve söylüyor.
Performansın Türkçesi “başarım”dır. Eğer bir Allah’ın kulu çıkar da “Efendim, ölüler de iş yapar ve sonuçta başarır ya da başarısız olur” der ve bunu ispatlarsa tüm performans âşıklarına çay ısmarlarım. 

Bırakın Allah rızası için! Arkadan vurmayın Türkçeye!
Hançeri bir vuruşta, çiyan ısırığı gibi iki ayrı yerden saplıyorsunuz. Birincisi, gereksiz bir sözcüğü dilimize konuşlandırıyor. İkincisi, o sözcüğü; anlamadan, bilmeden geniş halk kitlelerinin dilini bozacak şekilde kullanıyorsunuz.
Basınımızın çok saygıdeğer amcaları, teyzeleri, efendiler, beyler! 

Ölünün performansı olmaz. Performans; yaşayanlar, canlılar için kullanılması gereken bir sözcüktür. Canlı performans sözcüğüyse abuklukla iştigal eden cahillerin saçmalamasından başka bir şey değildir.
.
TANITICI TANITIM
Bizim “Gırgır Basın” dedim ya, acaba halkı salak sanan mı deseydim? En doğrusu şu olabilir mi? “Halkı salak gören basın”…
Şimdi bunu yazdım ya, hiç kimse üstüne almayacak ve yediği haltı aynıyla sürdürecek. 

Efendim, mutlaka gözünüze çarpmıştır. Televizyon reklamlarının arasında iki sözcük okunur. Hani, keramet sahiplerinin "reklamdan saymadıkları reklam kuşağının" başlamakta olduğunu belirten o komik yazı. Ekranların üst köşesinde, yapılan işin ne olduğunu belirten, ikisi de aynı anlamda iki sözcük… “Tanıtıcı reklam…” Allah rızası için söyleyin: “Tanıtıcı tanıtım”, “Reklam olan reklam” nasıl bir saçmalıktır? Söyleyin söyleyin! Bu numaranın hepsi, bizler için oluşturulmuş çirkin bir kandırmaca. 

RTÜK reklamları belli zaman dilimlerine göre sınırlandırmış, bu efendiler de topumuzla dalga geçiyorlar. Özellikle çocuk ve genç yaştakilerin dürüst insanlar olmasını etkileyecek bir tutum değil mi bu? Sözlüklerin “Aldatma, oyun, düzen, hile, entrika, al, desise, tuzak” diye yazdığı eylemden başka nedir ki bu?
Haydi RTÜK göreve! Hadi hadi, iki kez göreve… Hem bizler hem de kurumunuzla kafa bulanlar için. Kapatın gitsin, şu tanıtıcı tanıtımları. Yapabilecekmişsiniz gibi yazdım ama...

Aman dikkat! Tanıtımları dedim, kanalı değil.
. .
SİGARAMIN DUMANI YÂRİM BUZLAMA HASTASI
Sigara karşıtı kampanyanın bir ucu da buzlama yöntemi. Televizyonlarımız her sigaralı sahnede sigaranın üzerini buzlama yöntemiyle saklıyor. Dumanın savrulduğu o anda, bir milyonuncu kişi öldürülüyor, on bininci adam deşiliyor ve kanlar oluk oluk… 

Aynı karede; çanta kapmış kaçan biri, çöpten yiyecek alan bir başkası, kendini pazarlayan bir kadın, ona “Seni ancak ben satabilirim.” sopası atmaya çalışan bir kadın taciri, eroin pazarlayan bir adam ve tüm bunları penceresinden izleyen rant peşindeki siyasetçi var. Buzlanansa sigara… 

Bir sorum var: Sigarayı buzlarken haber ve açık oturum programları hakkında önlem aldınız mı? Meclisteki kavgalar için? Spor karşılaşmaları, futbol yorum programları için?.. 

Buzlama yöntemi nefis bir buluş. Kutuplarda altışar aydan tam bir yıl tatil ödülü vermeli bulana.
Hem dünya gerçeklerinden uzaklaşır hem de istediği kadar buz bulur orada…
.
ROTU ÇIKMIŞ ÇÖPÇÜLER
Yazar, çizer, söyler takımı; birkaç aydır yeni bir sözcük daha bulup çıkardı çöplükten: Rotasyon! 

Öyle de güzel söylüyorlar ki! Ağızları dolu dolu oluyor: Rotasyon!
Duyunca sanırsın ki adamlar uzayı keşfetmişler de hakları olduğu için böbürleniyorlar. Yazılınca etkisi daha farklı oluyor. O ambiyansı bulamıyorsunuz ama etkisi daha kalıcı ve belletici oluyor. 

Rotasyon “Döndürme, yer değiştirme” anlamına gelen bir sözcük.
Bençteki sporcuyu oyuna katar ya da oyunda yön değiştirirken rotasyon demenin ne âlemi var. Yanında dünyanın en güzel dili olan öz Türkçemiz ve onun güzel sözcükleri varken.
.
BENÇTEKİ AMBİYANSCILARI GÖRÜNCE
Az önce benç ve ambiyans kelimelerini kullandım. Öyle içten gelerek değil, zorlayarak, tiksinerek. Niyetim onlara dokunmadan önce okura “Bu ne perhiz.” dedirtmek. 

Kardeşler, köydaşlar, vatandaşlar!
Ambiyans “hava” demek, hava!
Benç ise yedek kulübesi… 
Hani maç anlatanların “kenardan” oyuna girdi derken işaretledikleri yer var ya işte o! Benç, bench olarak yazılıyor ve Amerika patentli bir basketbol terimi. Bizdeki kullanıcıları, bilgiç havası bastıklarını sanıyorlar ama gülünç ve zararlı olduklarının farkında bile değiller. Bu tür saçmalıkları futbol, voleybol, su topu gibi oyunlara bulaştırarak dilimize yerleştirmeye çalışanların; bağımsızlığın dilden başladığını kavrayamama ya da anlamak istememe hastalığının sonucudur bu.
.
ENKIRMEN Mİ HINKIRMEN Mİ
Başkaları yapınca "o yapar" deyip geçiyoruz ama Uğur Dündar yaptığında, hem de her gün, her haber saatinde defalarca yaptığında, "Uğur Dündar bunu nasıl yapar?" diyerek üzülüyoruz. Özden Örnek'i yazılır ama Örneki değil, Örneği okunur. Aynen: "Tabak, tabağı"; "başak, başağı"; "çatlak, çatlağı"; "tarak, tarağı" olarak tonlulaştığı gibi... 

Tatı güzel mi deriz, tadı güzel mi; Ahmet'i mi deriz Ahmedi mi; Tokat'ı mı deriz, Tokadı mı?
Uğur Dündar'ı, Türkçenin bozulmasına katkı yapanların arasında görmek üzüyor bizi...
.
Uğur Dündar'dan farklı olarak değerlendirdiğimiz grubun en tipik örneğiyse Mehmet Ali Birand...
Yani önündeki metni doğru dürüst okuyamayan, birkaç satır üstte yazdığım hataların katmerlisini sıkça tekrarlayan, "h (he)" ve "k (ke)" harflerine sürekli olarak "ha", "ka" diyenler grubunun en gözdesi. 
Hatta bence, "CeHaPe, MeHaPe ve KaKaTeCe" isimlerinin de mucidi... 

Bu insanları; toplumun örnek aldığı mevkileri törpülerken görünce, sıkıntı basıyor içimi... Üstelik, "Çok iyi sunuyor, çok beğeniliyor, reytingi çok iyi..." reklamları da yapılınca bu sıkıntı ve acabalarım alabildiğine büyüyor. 
Varın gerisini siz düşünün.
.Yal
Düşünün de şu "enkırmen" denen yabancı sözcüğü de gözünüzde büyütmeyin. Gerçi anlatırken; izleyicinin sözüne güvendiği, deneyimli gibi bir takım eklemelerle büyütmeye çalışıyorlar ama altı da haber sunan adam üstü de...

Ayrıca nasıl bir deneyimmiş o? 
Deneyim hatalardan ders alabilmektir. 
Aynı hatayı tekdüze tekrarlayan birinin deneyimi olsa ne olur, olmasa ne?

Güvene gelince... 
Öz dilinde bile bu tür yanlışlar yapıp habire tekrarlayan insana neden güven duyayım. İnsan, hata olduğu bilinen eylemi sürekli olarak yaparsa onun taşıdığı amaçtan şüphe ederim. Etmezsem de aklımdan... Hem "Ana dilimi neden bozuyorsun, bu çaba nedir?"diye sormazsam vatandaş olmayı içime sindiremem ki! Enkırmen deyip durmayın bunlara, olsa olsa hınkırmen olurlar, hınkırmen!

Sayın Hınkırmenler! 
Amacınız ne?.. 
Neden içinizdeki pisliği sürekli olarak dışarı püskürtüp çevreyi kirletiyorsunuz?
.
TORNA ATÖLYESİ
Yazıya başlarken, “Bugünkü konumuz bizim basın; hani şu anlı şanlı ‘yazar, çizer, söyler’ takımının gerile gerile boy gösterdiği torna atölyesi…” demiştim ya, neden torna atölyesi dediğim anlaşılmıştır umarım. 
Örnekler çok, yaz yaz bitmez. Bitirdiğini sanırsın, yenilerini türetirler.
Adamlar dilimizi aşındırmakla öyle meşgul ki!.. 



Hınkırmak: Sümkürmek
.
.
.
.
Günay Tulun